6 Şubat 2012 Pazartesi

Spec Ops: The Line İncelme

  Eski oyuncular hatırlar; bir dönem özel harekat timleri üzerine kurulu oyunlar revaçtaydı. Delta Force ile başlayan bu seriyi, uzun bir süre birçok oyun takip etti. Counter-Strike gibi daha basit oynanışlı oyunların çıkması ile bu dönem yavaş yavaş son buldu. Özel Harekat (Special Forces) teması Call of Duty’nin savaş oyunlarını günümüze adapte etmesi ile oyun dünyasında yeniden yer edinmeye başladı. Oyunumuz Spec Ops: The Line, büyük bir parçasını bu dirilişten almakta.



  Oyunu oluşturan diğer unsur ise Amerika’nın 80’li ve 90’lı yıllarda filmlerinde (Rambo vb.) çok kullandığı, sonrasında da oyunların içerisine yerleştirdiği “Amerikan savaşlarını meşru kılma” teması. Özellikle Command & Conquer serisinde Rusları, Ortadoğu devletlerini, Çin Halk Cumhuriyeti’ni hedef alan bu düşmanlaştırma, günümüzde de birçok oyunda devam etti. İkinci sınıf aksiyon filminden bozma senaryosunu müthiş bir sunum ile bizlere yediren Call of Duty, Asya’nın yükselişinden korkmamız gerektiğini gösteren HomeFront gibi oyunlar da bu meşrulaştırmanın ve Amerika’nın askeri şovunun günümüzdeki popüler ürünleri.
Yukarıda bahsettiğim gibi ilk bakışta Spec Ops: The Line’da bu popüler temadan faydalanmak isteyen bir yapım gibi görünüyor (Ne yazık ki aynı basitliği Medal of Honor’da yaptı). Oyun yine Ortadoğu temalı bir modern savaş oyunu. Biz ise Amerikan özel birimlerinden bir askeri canlandırıyoruz. Açıkçası işin bu kısmı çok fazla benzer yapım olduğu için pek heyecan vermiyor artık. Oyunun kurgu dünyasında Dubai büyük kum fırtınaları yüzünden yaşanmaz hale geliyor ve oradaki insanların tamamı tahliye ediliyor. Neredeyse çölün altına gömülen ülke, kanunların olmadığı bağımsız bir toprağa dönüşüyor. Sadece güçlülerin ayakta kalabileceği bu yerde kaçaklar ve suç şebekeleri hüküm sürüyor (Biri S.T.A.L.K.E.R. mı dedi?). Buraya kadar kurgu fena değil, fakat insanları kurtarma işini yine Amerika’nın üstlenmesi biraz can sıkıyor. İlk giden kurtarma ekibiyle bilinmeyen bir sebepten dolayı temas kesiliyor. Bundan bir süre sonra, alınan zayıf bir sinyal sonucu bizim de içerisinde bulunduğumuz başka bir ekip bölgeye yollanıyor ve oyunumuz başlıyor.


  Buraya kadar her şey vasat gitmiş olsa da; oyunun işlerin boyutunu değiştirebilecek bir kaç yönü var. Öncelikle bu oyunu Yager adında bir firma geliştiriyor. İşin tezatlık derecesinde garip olan yanı ise Yager’in Avrupa’nın sanat merkezi Berlin’de bulunan bağımsız bir firma olması. Oyunun dağıtıcısı da Borderlands, Mafia II, Bioshock gibi kült oyunlara imza atmış 2K Games. Bu kadar klişe görünen bir yapımın bir ucunun Berlin’e, bir ucunun da 2K Games’e dokunması oyunun bir sürpriz yapabilme şansının olduğunu gösteriyor.
Oyun bu temadaki diğer oyunlar gibi bir FPS değil. Oyunda Gears of War ve türevlerindeki gibi üçüncü şahıs bir kamera sistemi kullanılıyor; bu da oyunun birçok platformda boy göstereceğinin bir işareti.  Zaten oyunun PC, Xbox 360 ve PlayStation 3 için çıkması planlanıyor. Yani aslında, daha konsol merkezli bir aksiyon oyunu var elimizde. Unreal III motoru ile geliştirilen oyun, motorun karakteristiğine uygun olarak etkileyici ve parlak grafiklere sahip. Her ne kadar bu teknoloji eski kalmaya başlamış olsa da, motorun esnekliği grafiklerin güncel kalmasını sağlıyor. Zaten günümüzde birçok oyun konsol ve PC birlikte düşünülerek üretiliyor. Dolayısıyla yeni nesil konsollar çıkana dek grafiklerde büyük bir ilerleme beklememek gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar