21 Nisan 2013 Pazar

Crysis 3 İnceleme


Far Cry'ın ilk çıkacağı anları hatırlıyorum da ormanın içinden, dürbünümüzle tamamen kendi hallerinde takılan kötü adamları dikizleyişimiz ne kadar heyecanlandırmıştı bizi. Koca bir orman, dilediğimizi yapabilme imkanı (en azından oyunun büyük kısmında) müthiş grafiklerle Far Cry, Yerli Kardeşler için büyük bir adım olmuştu. Sonra Crysis geldi, PC'lerimizin ve eski sistemlerin, üst sistemleri bile ezen "TÜRKÇE" bir oyundu, "Koduğumun Korelileri" adeta bir marka haline geldi Türkiye'deki oyuncular arasında. Crysis 2 geldi, koca bir şehir, devasa mekanlar vardı ama ne yazık ki bana göre çizgisellik çok ama çok ön plandaydı ve sıra Crysis 3'te… Bakalım beklentiler ne anlamda karşılanıyor.

Bu dünyayı kurtaracak kişi sensin, Prophet (öyle miyim?)
Crysis serisinin konusu bana her zaman çok yavan geldi, ikinci oyunun sonunda karıştırmaya çalıştılar ama sonuç yine aynıydı; tehdit altındaki dünyayı kurtarabilmek (spoiler olmaması için anlatmıyorum). Üçüncü oyun da pek farklı gitmiyor ne yazık ki. Uzaylı istilasından yirmi dört sene sonrası. Salgın hemen hemen bitmiş durumda, uzaylılar dünyayı terk etmiş, arada sıkışıp kalanlar ise birer birer CELL tarafından avlanıyor. CELL… dünyayı dize getirmeye çalışan, güya özgürlük abidesi devasa şirket. Kokuşmuşluğun içine sindiği bu şirket tahmin edeceğiniz üzere New York'u devasa bir ormana çevirmiş bir durumda ve şehir için masum görünen ama tüm dünyayı domine etme niyetinde bir planla ortaya çıkıyor ve bizim amacımızda tabii ki… bildiniz, onları durdurarak dünyayı kurtarmak (aslında verecek detaylar var ama zaten elle tutulan bir konu olmadığından daha fazla keyif kaçırmaya gerek yok, konu ve oyun sonlarına dair onlarca komplo teorisi için, bakınız mycrysis.com).

Sen gördüğüm en güzel şeysin
Crysis her daim oyun dünyasının görsel olarak çıtasını yükselten bir kaldıraç görevini üstlenmiştir. Crysis 2'de ultra ayarlarda çenemi dizlerime kadar düşüren grafikler, CryEngine 3'le iyice tavana vuruyor. Her ne kadar ekran görüntülerden çok büyük bir değişiklik gibi görünmese de Crysis 3 görüp görebileceğiniz en iyi şey. Ormanla bütünleşmiş muhteşem bir şehir, yaşayan bir çevre, süzülen güneş huzmeleri, rüzgarla dans eden çimenlikler, doğanın yavaş yavaş kendi içine kattığı bu şehrin içindeki ilerleyişimizde keşfedeceğiniz daha nice güzellikler. PS3 ve PC versiyonlarını ayrı ayrı deneme fırsatı buldum. PS3'te durumlar pek iç açıcı değil açıkçası. Evet yine müthiş görünüyor, yine sizi etkileyecek durumda ama ancak PC'de düşük ayarlarda oynanan bir Crysis 3 portresi çizebiliyor. PC'de gördükten sonra PS3'e yeniden geri dönmek istemedim. Ayrıca FPS düşüşleri de cabası. Öyle görünüyor ki PS3 gerçekten miadını doldurmuş. Hem kontrol hem de grafiksel olarak Crysis 3'ü oynayacaklara tavsiyem PC'yi tercih etmeleri. Zaten senaryo olarak çok bir şey sunmayan bu oyunun size tek artısı ağzını aça aça izleyeceğiniz görüntüleri.



Crytek aslına bakarsanız Crysis'i hep PC odaklı düşündü, hatta oyunlarımızı seneler sonra açtığınızda da hayran kalarak oynamanızı istiyoruz gibi bildirimlerde bulundular. Ama gelin görün ki konsol paydasını kaçırmak istemediklerinden Crysis konsollarda da boy gösterdi. Fakat konsol gücü de bir yere kadar işte. Normal şartlarda Ultra ayarlarda açılabilmek için Crossfire şartı koşan bir oyunu, 4 senelik konsolda açmaya çalışınca CryEngine 3 konsol standartlarında müthiş görünse de PC'de gördükten sonra burun kıvıracağınız bir şeye dönüşüyor. Özellikle AA'nın çok düşük olması, tırtık tırtık bir görüntüyle baş başa bırakıyor sizi… PC iyidir iyi.

Maksimum OKÇULUK!
Crysis'in bütünleştiği en büyük şey grafiklerinden sonra NanoSuit olsa gerek. İkinci oyundaki yaratık birleşmesinden sonra iyice güçlenen Nanosuit'imiz hiç olmadığı kadar hırçın artık. Özellikle içinde gaza gelmiş Alcatraz kılıklı bir de Prophet barındırdığından daha uzun görünmezlik ve daha güçlü bir kalkana sahibiz. Arabalara ve hatta o koca fabrika dinamolarına attığımız tekmeleri gördükten sonra gerçekten güçlendiğimizi hissetmek güzel. Gerçi ben bu kütlesel saldırıları bir türlü denk getiremiyorum, o yüzden eski usul sıkmaya devam.

Bunun yanında Nano Suit'e "GELİŞTİRME" adı altında bir de perk sistemi getirilmiş. Hani Crysis 2'de yaratıklardan topladığımız maddeyle zırhımızı çok kısıtlı bir çerçevede geliştiriyorduk ya, bu kez sağda solda bulduğumuz ve upgrade imkanı veren modüllerle kıyafetimizi geliştiriyoruz. En azından ikinci oyundakinden çok daha iyi bir sistem ve gerçekten etkili özellikler eklenmiş. Daha hızlı koşma, koşarken daha uzun süren görünmezlik, düşmanlarınızı gizli bir şekilde arkadan bıçaklarken görünmezliğin bozulmaması gibi bir çok özellik eklenmiş. Her bir özellik de doğal olarak farklı sayıda modül gerektiriyor. Bunun dışında artık vizörümüzü kullanarak, düşmanlarımızı işaretliyor, kapıları ve tabii ki yeni oyunla gelen sabit makineli yuvalarını (turretlar) hackleyebiliyoruz. Uzak noktada turreta güvenip, sakin sakin yolumuzu gözleyen askerleri tek bir hackle camii imamına yollamak mümkün.

Ve geldik Okçuluk eğitimimize. Biliyorsunuz son zamanların gözde silahı Ok ve Yay. Hatta Psycho, Prophet'e oku ilk teslim ettiğinde Prophet şaşırıyor, bu nedir diye ama tabii ki beklediğinizden çok daha etkili bir silah. Bir kere ok görünmezliğiniz bozulmadan kullanabildiğiniz tek silah ve dört farklı mühimmat taşıyabiliyor. Elektrik oklarıyla suyun içinde gezinen düşmanları fener alayına tutturabiliyor, patlayıcı oklarınızla ufak çapta kaoslar yaratabiliyorsunuz. Ok gerginliğini de ayarlayabildiğimizden, özellikle standart oklarımız düşmana çarptığı an duvara kelimenin tam anlamıyla "MIHLIYORLAR".

Hangi zorluk? Hangi dil?
Sanırım tek kişilik oyuna başlamadan önce verilmesi gereken iki kritik karar bunlar. Öncelikle zorluk seviyemizi Super Soldier’a çekiyoruz. Abartmak istemeyenler Veteran'da takılabilirler, ama bundan aşağısına inmeyin. Crysis'in aldığı düşük puanları neredeyse normal zorluk seviyesinde oynayanların oyunu çabucak bitirdiklerinden yakınarak verdikleri kararlara bağlayacağım.

Oyun normal zorluk seviyesinde gerçekten kolay. Zaten maksimum zırh ve pelerinin yardımıyla ya hızlı bir şekilde düşmanları geçiverip, bölümün sonunu görüyorsunuz, ya da bir türlü ölmediğiniz için patır patır herkesi indiriyorsunuz. Fakat zorluk seviyelerini yükselttiğiniz sürece oyundan aldığınız keyif artıyor. Özellikle üst zorluk seviyelerinde çabuk bir şekilde öldüğünüzden Nano zırhınızı, elinizdeki mühimmatları en etkili şekilde kullanmaya başlıyorsunuz. Düşmanlar daha organize geliyorlar üzerinize, siper alıyor, el bombası atıyor, sizi sarmaya çalışıyorlar. Normal zorluk seviyesinde pustuğunuz yere şekere üşüşen karınca gibi akın eden düşmanlar, zor seviyelerde pozisyonlarını koruyorlar. Özellikle uzun uzun otların arasında uzaylılarla kapışırken, onları tam olarak görememek, çıkardıkları sesleri takip etmek ve tam bir av-avcı oyunu oynamak gerçekten keyif verici.

Crysis 3'te oyuncular tarafından göz ardı edilen şey zorluk seviyesi arttıkça çizgisel de olsa nispeten düşmanlarınıza farklı şekillerde yaklaşmanıza olanak veren katmanlı harita sistemi. Crysis 2'de çoğunlukla tek bir düzlem dahilinde savaştığımız düşmanlar, bu kez haritanın farklı yerlerine, farklı yükselti seviyelerine yerleştiğinden tavuk gibi avlanmaları kolay olmuyor. Böylece hem Nano zırhınızın özelliklerinden etkili biçimde yararlanıyor hem de o çok konuşulan "Yea, beş saatte bitiyormuş oyun hacı ya" gibi yorumların da aslında yersiz olduğunun farkına varıyorsunuz.



Yine de hangi zorluk seviyesinde oynarsanız oynayın garip bir biçimde sanki telsizden haberleşmeden, telepati yoluyla birbirleriyle iletişim kuruyorlar ki biri sizi gördüğünde daha telsizine uzanmadan, silah sesi duyulmadan herkesin haberi oluyor… Tamam uzaylılarda anlıyorum bunu ama insanlar konuşmadan bu derece organize tepki göstermeleri pek tatmin edici değil.

Biliyorsunuz tam Türkçe desteğiyle geliyor Crysis 3. İkinci oyundaki kötü seslendirmeden sonra üçüncü oyunda karakter seslendirmeleri çok daha iyi olmuş. Oyuna Türkçe başladım, fakat bazı seslerin çok yüksek, bazılarının ise çok kısık olmasından dolayı bir de İngilizce deneyeyim dedim ve gördüm ki İngilizce dublajda böyle bir sorun yok. Yalnız korkarım bunu itiraf etmek zorundayım ama İngilizce seslendirmeler çok daha iyi olmuş. Keşke İngilizce seslendirme ve Türkçe altyazı seçeneği olsaymış. Ama dili seçtiğiniz an doğrudan seslendirme değişiyor. Yine de televizyondan Türkçe sesler gelmesi güzel ki ekibin içinde Bora Sivri, Sinan Divrik, Salahsun Hekimoğlu gibi profesyonel seslendirme sanatçıları var.



Buraya kadar her şey Crysis 3'ün lehine gibi görünse de aslında Crytek'in üçüncü oyunla tavan yapmasını beklerken yeni oyunlarının üzerine öyle aman aman bir şey koyamadıklarını görmek üzücü. Oyunun oynanış biçimi, ekrandaki simgeler, senaryo anlatımı büyük oranda aynı. Düşmanlar sizin gideceğiniz istikamette sizin gelmenizi bekliyor ve bütün oyun neredeyse böyle ilerliyor. Gizlen, çatış ilerle, mermi doldur. Mühimmat sistemi değişmemiş, kutulardan tuşa basılı tutarak mühimmat almak bana hala çok saçma geliyor. Kocaman bir şehirde, bu derece güzel bir ortamda dümdüz bir yol üzerinde gitmek ise yaratılan bu arka plana resmen hakaret niteliğinde. Bir FarCry 3'e bakıyorum, o koca adanın güzel bir hikaye anlatımıyla bize sunulmasını hatırlıyorum, bir de Crysis 3'ün bize dayattığı bu çok büyük gibi görünen ama aşırı çizgisel oyuna. Oyunda bir aksiyon ve FPS oyunundan bekleyeceğiniz her şey var ama, bizim beklediğimiz Crysis 3 bu değil. Dünyanın son umudu hikayesi artık temcit pilavını da geçti gidiyor.

Sonuç olarak tek kişilik oyun hala eğlenceli fakat aslında ikinci oyunda gördüklerimizden çok da farklı değil. Yine de müthiş grafikleri, geliştirilebilir zırh ve silah seçenekleri ve zor seviyede tatmin eden oynanışıyla Crysis 3 iyi bir shooter. Bir klasik ne yazık ki değil. Konsol ve PC arasında ayrı ayrı puanlama yapmanın çok da büyük bir numarası yok. Ama akıcı bir oyun için PC'yi öneriyorum. Gelin bir de çoklu oyuncu kısmına göz atalım.

Biz tam yedi Prophetiz, on dört kollu bir deviz
Crysis 3'ün çoklu oyunculu kısmını tek kişilik ekip yapmamış. Tamamen farklı bir ekip sadece çok oyunculu kısmına odaklanarak çalışmış. Ortaya da hızlı bir oynanış, açılabilen yetenek ağaçları ve silahlar gibi özellikler içeren bir çok oyunculu deneyim çıkmış. Aslında ikinci oyunun çok oyunculu kısmından çok da farklı değil. Ama artık silahlar daha tutarlı, yakın dövüş daha etkili ve vuruş hissi çok daha iyi.

Birçok farklı oyun türümüz var ama isimleri değişik olsa da hepsi daha önce benzer oyunların benzer oyun türleri gibi. Bayrağı ele geçir, belli bir noktayı bir süreliğine tut, death match, team deathmatch gibi oyun türleri aynen mevcut.

Benim farklı olarak gördüğüm HUNTER var. Bu modda bir taraf aciz Cell askerleri, diğer taraf ise sınırsız görünmezlik gücüne sahip ve ellerinde okları olan Nano zırhlı oyuncular. Tahmin edeceğiniz üzere Nano askerler, Cell askerleri belli bir zaman zarfında bulup öldürmek zorunda. Aslında bu mod ilginç gibi görünse de ben pek sevmedim. Çünkü CELL askeri olunca bir köşeye pusuyorsunuz, ta ki birileri sizi bulup bir tarafınıza ok saplayıncaya kadar. Süre bitince roller değişiliyor ve bu böyle devam ediyor. Son sağ kalan asker en çok puanı topluyor, beş etabın sonunda en çok puan toplayan birinci oluyor. Bu modun en sevdiğim yönü yaklaşan düşmanın ayak seslerini duymanızı sağlayan bir cihazla donatılmanız. Bir anda Predatorların avıymışsınız gibi hissetmenizi sağlıyor. Bu ayak seslerini duyma olayı bir perkle diğer modlarda da uygulanabiliyor.

Haritalarımız çeşitli sayılır ve hepsi birbirinden güzel ve farklı. Toplamda 12 adet haritamız var ve çoğu ormanın ele geçirdiği şehir temalı olsa da birkaç harita da yaratıkların mesken edindiği yerlerde ve kristal mağaralarında takılabiliyoruz. Çoğu kişinin uyguladığı Pelerin taktiği başta çözmesi zor gibi görünse de bir zaman sonra siluetleri seçmeye başlıyor gözleriniz (algıda seçicilik), bunun yanında tabii ki turretlar, alien silahları, açılacak onlarca silah ve dilediğinizce düzenleyebileceğiniz perk ve ekipmanlarda 50. seviyeye kadar size eşlik edecek.

Bu kez çok oyunculu modlarda sadece adam öldürerek ya da belli başlı madalyaları açarak değil aynı zamanda bir takım achievementlara ulaşarak da yüklü derecede deneyim puanı kazanabiliyorsunuz. Yani kısacası bir objective sistemi getirilmiş ve siz bu görevleri tamamladıkça çok daha kolay deneyim kazanıyor bunun yanında karakterlerinize özel yetenekler katan Skill Assessmentlara ulaşmış oluyorsunuz. Görevler tabii ki kolay değil; 11 metre yakınınızda hiçbir arkadaşınız olmadan 11 düşman öldürün gibi gerçekten ilginç görevler mevcut ve bunları yapabilmek için kayda değer zaman harcıyorsunuz. Yalnız ekstra perkler, kendinize özel sınıf yaratma gibi özellikler ancak seviye beşten sonra ulaşılabiliyor.

Bu arada belirtmekte fayda var, üst seviye oyuncularda olan silahların ve perklerin bazıları alt seviye oyuncularla birlikte oynandığında hakikaten über olabiliyor. Bunun da çok kalıcı olmasa da bir çözümü var; sadece 10. seviyeye kadar oyuncuların birlikte oynayabileceği lobiler. En azından mücadele edecek kadar deneyim toplayıp gerçek arenalarda o kadar da ezilmeyebiliyorsunuz.

Bağlantı sorunu yaşamadığımı ve yeteri kadar oyuncu bulduğumu söyleyebilirim. Bir mod hariç diğer modların hiçbirinde uzun beklemeler yaşamıyorsunuz. Öldükten bir müddet sonra oyunda bulabiliyorsunuz kendinizi.

Yazdıkça yazası geliyor insanın, burada sonlandırsam iyi olacak. Crysis 3'ün çok oyunculu kısmının, tek kişilik senaryoda aradığını bulamayanları oyalayacağı kesin. 50. seviyeye kadar denenecek onlarca harita, bir çok oyun modu, açılacak sürüsüne silah ve perkle birlikte çoklu oyuncu kısmından beklediğim tadı aldım. Yalnız elde gamepadle imleç düzeltmek yerine fareyle oyuna hakim bir şekilde oynamak en akıllıcası. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar